Tüm vücudu etkileyen sessiz tehdit: Parkinson küresel bir krize dönüşebilir mi?
Düşük ve orta gelirli ülkelerin Parkinson yükünde en keskin artışı görmesi beklenirken, 2050 yılına kadar dünyanın her yerinde artış bekleniyor.
Dünya nüfusu yaşlanıyor ve bazı ülkelerde nüfus artışı hız kazanıyor. Ancak bu demografik değişimler, beraberinde ciddi sağlık sorunlarını da getiriyor. Yeni bir araştırma, önümüzdeki yıllarda Parkinson hastalığının küresel ölçekte dramatik bir artış göstereceğini öngörüyor.
Çin ve Kanada üniversitelerinden araştırmacılar tarafından BMJ’de yayınlanan tahminlere göre, dünya genelinde Parkinson hastalığı olan kişi sayısının 2021’de 11,9 milyondan 2050’de 25,2 milyona çıkması bekleniyor. Bu öngörü, hem sağlık sistemleri hem de hastalar ve aileleri için büyük bir yük anlamına geliyor.
Peki, Parkinson hastalığı gerçekten küresel bir salgına dönüşebilir mi? Neden bu kadar hızlı yayılıyor ve bu artışın arkasında hangi faktörler yatıyor?
Parkinson nedir ve belirtileri nelerdir?
Euronews’a konuşan Nöroloji ve Elektronörofizyoloji Uzmanı Dr. Melek Özarslan, Parkinson’un beynin hareketi kontrol eden substantia nigra adlı bölgesindeki dopaminerjik nöronların dejenerasyonu ile ortaya çıkan bir nörolojik bozukluk olduğunu belirtiyor.
“Parkinson hastalığı, beyinde dopamin seviyelerinin düşmesine neden olan sinir hücre hasarıyla gelişir. Başlangıçta elde titreme ile kendini gösteren hastalık, ilerleyen aşamalarda kas sertliği, yürüme bozukluğu, denge kaybı, idrar kaçırma, solunum güçlüğü ve yutma problemleri gibi kontrolsüz belirtilerle seyreder,” diyen Dr. Özarslan, hastalığın genellikle 40-70 yaş arasında başladığını, ancak nadiren daha genç yaş gruplarında da görülebildiğini vurguluyor.
Genç yaş grubunda görülmesinin nedeninin hemen her zaman genetik olduğuna dikkat çeken Özarslan, “Ailesinde Parkinson olan kişiler toplum geneline göre daha yüksek bir oranda hastalığa yakalanma riski taşır. Erkeklerde kadınlara göre daha sık görüldüğü bilinmektedir. Parkinson beynin yıkıcı yani dejeneratif olarak adlandırılan hastalık grupları arasında yer alır. Parkinson bulguları hastalarda özellikle başlangıç döneminde farklılıklar gösterir. Bu sebeple tanı koymak bazen çok güçleşir. Bazı hastalarda titreme ön plandayken diğer grupta hareket kısıtlılığı ön plandadır. Yalnızca yutma güçlüğü ve solunum sıkıntısı ile giden hastalarda hastalığı tanımak çok daha zordur,” dedi.
“Titremeler, genellikle tek taraflı, istirahat halinde, baş ve işaret parmağının ritmik hareketi şeklinde olup (para sayma hareketi), hastalarda ilk belirti olabilmektedir. Buna ek olarak hareket esnasında eklemlerde direnç, el yazısında küçülme, hareketlerde yavaşlama, adımlarda küçülme, yürüyüş bozuklukları, öne doğru eğilme gibi durumlara da rastlanabilir.”
Özarslan, Parkinson belirtilerini; hareketin yavaşlaması, dinlenme halindeyken el ve ayaklarda titreme, kaslarda sertlik, duruş ve dengeyi koruyan reflekslerin bozulması, küçük adımlar ve bazen dengesiz yürüyüş, vücudun öne eğilmesi, eklemlerde ağrı, depresyon, uyku bozukluğu, akıcı ve birbiriyle uyumlu hareket edememe ile unutkanlık olarak açıkladı.
Bununla beraber Parkinson hastalığında şu belirtilerden birinin de “mutlaka” olduğunu vurguladı: “Zamanla yürürken kol sallanma hareketlerinde azalma veya kayıp, adımlarda küçülme, yürümeye başlamada zorluk, düğme iliklemek ya da açmakta zorlanma, yatakta dönme ya da otururken kalkmada güçlük, maske yüz ifadesi, alçak ve kısık ses tonu ile konuşma, el yazısında küçülme, öne doğru eğilme veya kamburlaşma olabilir.”
Bu şikayetlerin yanı sıra kalp ritim bozuklukları, çarpıntı, mide bağırsak sorunları, depresyon, aşırı uyku ve dikkat eksikliğinin de belirtiler arasında olduğunu söyleyen Özarslan, “Ama en sık görülen bulgu olan hareket yavaşlığıyla başlayan Parkinson’da tanısal sorunlar yaşanabilir. Ayrıca kabızlık, kan basıncının düşmesi, depresyon, uyku bozuklukları, huzursuz bacak sendromu ve koku duyusunun kaybıdır. Hastalığının orta ve ileri evrelerinde yürüyüş bozuklukları, denge kusurları, harekette donmalar ortaya çıkar, bunu düşmeler izleyebilir. Nadiren de olsa bazı hastalarda bu tabloya bunama da eklenir,” diye konuştu.
Araştırmacılar, coğrafi farklılıkların sosyoekonomik durumdaki farklılıklardan, nüfusun yapısındaki değişikliklerden, yaşam tarzlarından ve sanayileşme ve kentleşmeden kaynaklanan toksik ortamlardan kaynaklanabileceğini söyledi.
Örneğin, bazı çalışmalar Parkinson için bir risk faktörü olarak hava kirliliğine işaret ediyor.
Bazı pestisitler ve temizlik kimyasallarının yanı sıra mikroplastikler gibi diğer çevresel kirleticiler üzerine yapılan araştırmalar, bunların Parkinson riskini artırabileceğini düşündürmektedir, ancak hastalığın etkenleri hakkında bilinmeyen çok şey bulunuyor.
Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülen Parkinson hastalığının oluşma sürecinde birçok risk faktörü yer alıyor: 60 yaş ve üstü kişiler, aile geçmişinde Parkinson hastalığı bulunanlar, kimyasal maddelere maruz kalanlar, boksla ilgilenen kişilerde ve kafa travmasına maruz kalanlarda, diyabet hastalığı bulunanlar ile fazla sigara ve kafein tüketenlerde de Parkinson hastalığı görülme riski bulunuyor.
Teşhis
Parkinson tanısı, hastanın klinik hikayesi ve nörolojik muayenesi ile konulur. Bazı ilaçların da Parkinsonizm adı verilen Parkinson hastalığını taklit eden yan etkileri olabileceği daima akılda tutulmalıdır. Bunlar içinde en sık anti emetik dediğimiz bulantı giderici ilaçlar ve antipsikotik dediğimiz sanrı tedavisinde kullandığımız ilaçlar olabilir.
“Ayrıca kan biyokimyası ve Beyin MR ve PET-CT görüntülemenin de hem tanısal hem de benzer hastalıklardan (demans, ailesel tremor ve depresyon gibi) ayırmada önemli katkıları vardır,” diyen Dr. Özarslan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Günümüzde Dat-Scan yöntemiyle de erken dönemde dahi parkinson teşhisi konulabiliyor. Son yıllarda geliştirilen bu teknik ile erken teşhisi oldukça kolaylaştırdı.”
“Sınırlı sayıdaki merkezlerde Sağlık Bakanlığı onayı ile 2018 yılından itibaren Türkiye’de bu yöntem kullanılıyor. Dat-Scan dopamini radyoaktif madde ile işaretleyerek beyinde aktif kalan dopamin hücrelerinin gösteren bir görüntüleme yöntemidir.”
Tedavi
Parkinson tedavi seçeneklerinde öncelikli olarak ilaçlar kullanılıyor.
“Parkinson ilacı, dopamini artırmaya yönelik,” diyen Özarslan, nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, Parkinson ilaçlarının uzun süre ve/veya yüksek dozlarda kullanımı ile hastalarda kısa süreli aşırı hareketlilik şeklinde dalgalanmalar, tam yanıtsızlık (off periyodu) ya da istemsiz hareketler (diskinezi) görülebileceğinin altını çiziyor.
“İlaçlar ile beklenen yanıtın alınamadığı hastalarda veya zamanla ilaçların faydasının azaldığı ya da yan etkilerin tolere edilemediği durumlarda cerrahi tedavi uygulanabilir.”
Hasta 65 yaşın altındaysa ve bunama yoksa tedaviye dopamin etkisini taklit eden ‘dopamin agonisıtleri’ ile de başlanabileceği veya tedaviye ek olarak kullanılabileceği bilgisini veren Nöroloji Uzmanı şunları da sözlerine ekledi: “Titreme, bunama, depresyon, uyku bozukluğu şikayetleri görülürse bu şikayetler için başka bir tedaviler planlanabilir. Ayrıca tabloya unutkanlık veya diğer şikayetler eklendiğinde bunlara yönelik te tedavi yapılabilir. Hastaların üçte biri ilaç tedavisi ile uzun yıllar iyi cevap alınan ve yaşamlarında önemli bir kısıtlama olmadan yaşayabilen kişilerdir. Bu döneme ‘balayı’ dönemi adı verili. Kalan grubun bir kısmında ilaca cevap kısıtlıdır ve doz arttırıldıkça yan etkiler, zamanla da ilaca cevapsızlık görülebilir.”